• Ayasofya

    Unutkanlık

    Şimdi çok alakasız olacak ama yazmazsam delirir, sağa sola çılgınlar gibi koşarım gibi geliyor.
    Ama bir süre sonra kanıksamaktan korkuyorum. Kanıksar isem beni bir dürtün ne olur. Çünkü insan evladı olduğumuzdan ötürü yürümeyi, hayatta kalmayı ve düşünmeyi çok geç öğrenen bir türüz. O kadar ki, bir gün önce yediğin yemeği, ertesii gün dün ne yedik lan biz? diye düşünecek kadar zekasızız aslında.
    Şimdi hiç atma seninde başına geldi, senin de...

    Şimdi herkes Ayasofyaaaaaa diye bağırıyor ya, dünü unutup bugün konuşmaya başladığımız yüzünden oluyor bunlar. Bundan önce neler oldu şöyle bir hatırlayalım mı beraber?

    Ayasofya Tarihi

    Ben size kalkıp burada Ayasofya'nın tüm tarihini anlatamam elbet. Kitaplar dolusu bilgi yazmam lazım ama ne ben yazabilirim bu kadar yazı, ne de sen okuyabilirsin. Ama söylendiği gibi 1483 yıldan değil, aksine 1659 yıllık bir tarihten bahsediyoruz. O yüzden kısa keseceğim...

    1. Ayasofya (330 - 361)
    I. Constantin, İstanbul'u başkent yaptığında Ayasofya'nın kurulması emrini 330 yılında vermiştir. Adı ise Megálē Ekklēsíā (Μεγάλη Ἐκκλησία) yani Kutsal Bilgelik olacaktı. Ancak ömrü yetmedi... Kilise oğlu II. Constantinus tarafından 361 yılında açılabildi.
    Yani inşası tam 31 yıl sürer. Yahu azıcık düşününce, bilgelik adına yapılan ne büyük bir adım diyorsun değil mi? Daha dur bak daha neler olacak?
    Maalesef bilinenin aksine I. Constantin ben Hristiyanım demedi ya da Hristiyanlığı Roma İmparatorluğuna Resmi Din olarak getirmedi. ("Hristiyanlığı Resmi Din" haline, 381 yılında I. Theodisius getirmiştir ancak onu yazamayacağım çok uzun hikaye.)
    Sadece ölmeden önce vaftiz edildi ve şimdiki Fatih Cami yani eski adıyla Havaryun Kilisesi'nin yanına defnedildi.
    Zaman kavramını, günümüzdeki hızlı akışla karşılaştırmak yapacağınız en büyük yanılgı olacaktır.
    Şöyle bir örnek vereyim; I. Dünya Savaşında o kadar çok insanın ölmesinin ana nedeni savaşın çılgın boyutlarda olmasından dolayı değildi. Penisilin yoktu. Penisilin yani Antibiyotiklerin atası, 1928 yılında Alexander Fleming tarafından icat edilmiştir. Yani I. Dünya Savaşından yaklaşık olarak 10 yıl sonra...
    Neyse konumuza geri dönelim... Ne oldu? I. Ayasofya açıldı. Doğu Roma'nın büyük çoğunluğu halen Pagan ve Musevi iken, sizce kaç insan o günün İstanbulunda ilk ayine katılmaya gitti?
    Bu soru tartışmaya açıktır. Nedeni ise o dönemin sosyo-kültürel ve sosyo-politik durumlarını bilemeyiz ancak bir ikona, bir simge yaratıldığı gayet açık. Hani daha önce de yazdığım gibi I. Constantin Hristiyanlığı Roma'nın Resmi Dini olarak ilan ETMEMİŞTİR!. Eee peki sonrasında ne oldu?

    II. Ayasofya (404 - 414)
    I. Ayasofya 404 yılındaki isyanlarda yıkılma aşamasına geldikten sonra, II. Theodisius'un emri ile tekrar inşa edilir. Ayasofya yine aynı isimle ancak şimdi bulunduğu yerin biraz daha sağ tarafına yakın tekrar inşa edilmeye başlanır. 10 yıl boyunca inşaat sürer. Ama arada ne hikayeler, ne hikayeler... En sonunda 414 yılında tekrar açılır.
    Ancak aklınızda bulunması gereken en önemli nokta, I. Ayasofya'nın açıldığı tarihle aralarında tam olarak 53 yıl olması. Yani 53 yılda, Doğu Roma'da Hristiyan nüfusu bi hayli artmış durumda. Sayıları açıklamak için size şöyle bir başka örnek vereyim ki ne demek istediğimi daha net anlayın...

    Türkiye'de Köy Enstitüleri 1940 yılında açılıp, 1954 yılında kapatılmıştır. 14 sene boyunca verilen tarım, eğitim, sanat, matematik, müzik, biyoloji, yurttaşlık bilgisi, resim vb. dersleri sonucunda Türkiye Cumhuriyeti ivme kazanmış ancak Marshall kanunları (Yardımları)nın ilk 10 maddesinden biri olan Köy Enstitüleri'nin kapatılması şartıyla, Amerika, DP'ye ekonomik yardımda bulunulmuştur. Şimdi bu ne perhiz bu ne lahana turşusu diyeceksiniz ama işte ilk paragrafta daha dün ne yediğini hatırlayamayan zihniyete benim lafım.
    Siz geliştikçe sizi itin g*tüne sokmaya devam edecekler. Çünkü bilgili insan, sistem için her zaman tehdittir. Hadi bir örnek daha vereyim.
    İran 1979 yılında İslami devrimi yaptığında, ilk yasakladığı şeylerden bir tanesi MÜZİK'ti. Evet müzik... Şimdi sizlerden ricam, 1979 yılındaki müzik gruplarını ve nelerden bahsettiklerini düşünmeniz. Farklılıklar her zaman için politika için sorun yaratır.
    Neyse çok uzaklaştık mevzudan daha III. Ayasofya var.

    III. Ayasofya (532 - 537)
    II. Ayasofya, Nika isyanlarında yıkılır. Nika isyanları muhabbetini internette maalesef 1. İznik isyanı diye okuyorsunuz ya çok gülüyorum. Nike yani Zafer Tanrıçası'ndan türetilmiş bir isim olanı İznik'e nasıl bağladılar onu hiç anlamıyorum.
    Olay aslında şöyle gerçekleşiyor...
    Theodora ve Justinianus diyorlar ki biz bir kilise yapalım tüm camia onun altında toplansın. Ama diyolar bu herkes bizimle olmadığı sürece bi halta yaramaz. O yüzden 531 yılında bir kodeks yani kanun çıkartıyorlar. Kanunun içerikleri şöyle;
    1) Roma'nın altında yaşayan herkes aynı dili konuşmak zorundadır.
    2) Roma sınırları içinde yaşayan herkes kendini Romalı olarak adletmelidir.
    3) Roma sınırlarında yaşayan herkes Ortodoks Hristiyanlığı kabul etmek zorundadır.

    Tanıdık geldi mi? "Yok ben öyle demedim, tek illet dedim"...
    Her neyse...
    III. Ayasofya'nın inşası daha acayip. Şimdi düşünsene I. Justinianus'un sirkte çalışan aşırı Ortodoks Theodora ile evleniyorsun ve bir kanun yayınlıyorsun. Dış güçlerin işi yani...
    Bunu duyan halk ayaklanıyor ve diyor ki "Sen nasıl olurda bize karışırsın lan!!!" diyerek II. Ayasofya'dan içeri giriyorlar... Girerlerken Nika, Nika, Nika yani Zafer, zafer, zafer diye bağırıyorlar... Yani zafer çığlıkları içinde II. Ayasofya'yı yok etme aşamasına geliyorlar.

    I. Justinianus, Theodora'ya dönüyor ve Kaçalım diyor. Theodora ise Bihter edasıyla "nereye gidiyon lan" dyerek Roma Halkına askeri savaş açıyor. Tahmini 3 ay içerisinde tüm isyanlar bastırılıp, on binlerce insan devlet eliyle öldürülüyor.
    Her neyse... Sonrasında zarar görmüş II. Ayasofya I.Justinianus'un emriyle fizikçi Miletli İsidoros (İsidros) ile matematikçi Trallesli Anthemius’a yaptırılmaya başlanıyor. Şimdi sizden ricam şöyle düşünmeniz. Dünyanın en büyük kilisesini yaptırmak isteyen biri, dünyanın en büyük kilisesini öyle alalade bir yer mi yaptırır? Yoksa, 7 tepeli İstanbulun en yüksek tepesine mi?
    Varolan II. Ayasofya tamamiyle yıkılır ve yerine III. Ayasofya inşa edilmeye başlanır. İnşaat toplam 5 sene sürer, arada Anthemius ölür. İsidoros (İsidros) inşaatı tek başına tamamlar. Ve Ayasofya 27 Aralık 537 yılında zaten halihazırda ötelenmiş, öldürülmüş, ezilmiş halkın hizmetine!!!! sunulur...
    Dur daha sıkılmadıysan en güzel, en can alıcı yeri geliyor....

    Latin İstilası (1204 - 1261)
    Latinlerrrrrr!!! Yahu hani bizde Sünni ve Şii muhabbeti varya... Hah onlarda da Ortodoks ve Katolik muhabetti var o dönemde. Naapsınlar? Savaş çıkaracak bahane lazım. Tanrı aynı, inanç aynı, fikir aynı tek fark birinde kilisede çan var diğerinde yok...
    Hani diyorlar ya İstanbul Ayasofya'da çanlar çalıyor diye... Be mal, Ortodoks kiliselerinde çan OLMAZ!!!

    Latinler Enrico Dandolo komutasında Constantinapolis'e girer ve varolan Ortodoks kilisesini çoooooook lazımmış gibi Katolik kilisesine çevirirler... LAAAANNNN!!!!

    Niye lan niye? Nedenini söyleyeyim... Güç göstergesi. Erkeğim ben, Erkek... Benim S*kim, benim T*şşağım. Ne istersem yaparım kafası bu başka da hiç bir şey değil!!!!

    NOT: Bu arada ben seksist değilim. Tarih seksist!!!!

    Neyse, Latin İstilası bitince varolan Ortodoks Kilisesi olan III. Ayasofya tekrar eski haline döner...

    Osmanlı Dönemi (1453 - 1934)
    Ayasofya'nın 1092 yıllık kilise dönemi Fatih Sultan Mehmet'in Constantinapolis'i alması ile biter. Ve tıpkı Latin İstilası döneminde olduğu gibi GÜÇ GÖSTERGESİ olarak, Cami'ye çevrilir ama Ayasofya adı korunur.
    Bu arada belirtmem gereken bir durum daha var...
    Osmanlı İmparatorluğu, hiçbir zaman için gereğinden fazla inşaat yapmamıştır. Mesela;
    Camilerin külliyeleri olurdu, halk içinde zaman geçirebilsin diye... Ayasofya'nın cami yapılmasının tek nedeni o günün İstanbulunda namaz kılınacak bir yer yok denmesiydi... Yersen...

    Ama Osmanlı İmparatorluğu bile bu kadar zarar vermedi bu 1483 yıllık yapıya. Destekledi, altyapısını güçlendirdi, yanlarına payandalar koydu, üzerlerine minareler dikti, bir şekilde dengeleyerek iyi baktı Ayasofya'ya.

    Peki siz hiç düşündünüz mü? Türkiye'de bulunan 1453 yılına ait bütün camiler neden Ayasofya'ya benziyor diye...
    Mimar Sinan sizce neden Miletli İsidros'un 1000 küsur yıl önce yaptığı projeyi geçmek için totosunu yırttı...
    Güç her zaman için maddiyatla eşit bir dengedir. Aksini söyleyebiliyorsanız gelin beni LİNÇ edin!!!

    Yıl 1934... Mustafa Kemal Atatürk ile beraber Türkiye Cumhuriyeti Bakanlar Kurulu (*Şu anda olmayan) kararı ile toplamda 1573 yıllık geçmişi olan, hem Ortodoks, hem Katolik kilisesi hem de Cami olarak 15 yüzyıl insanlara tapınak olan bu mabedin artık dinlenmesine karar vermişlerdir. O tarihten bu yana da Ayasofya Müze olarak yıllık en az 450 milyon TL getirisiyle insanların görmesine, hayret etmesine ve çok bahsi geçen Büyük İstanbul depremine 1500 yıl karşı durarak bir simge halinde durmaktadır... Daha doğrusu Durmaktaydı...

    Son Dönem (2020 - ...)
    Bakın ben 14 yıl boyunca Ayasofya'nın ne kadar güzel olduğunu, Türkiye'nin diğer ülkelerden farklı olduğunu binlerce kişiye anlattım. Bu mu hoşgörü? Tüm makale boyunca Güç göstergesinden bahsedilen bir yerin, yine Güç göstergesi olarak kullanılması... ŞAŞIRTMADI!!! Olan senin ve benim gibilerin, güzel insanların duygularına oldu.

    Hoş, boş verin yarın nasılsa dün ne yediğinizi unutacaksınız...